6 Aralık 2017 Çarşamba

gidememek ve düşündürdükleri


Hani geçen demiştim ya “ Haydi gel blogumuza geri dönelim” diye. Ha işte o yüzden geldim. İki gündür çocuklarsız takılabileceğim bir özgürlük alanım var. Ben bu fırsatı nasıl değerlendirdim bilin bakalım? Evde oturarak! Bilgisayar başında biraz mesai yaptım, tamam kabul, ama o kadarcık... İki gündür KAGEM’in gitmek istediğim iki programı oldu ve ben son 15 dakikaya kadar karar veremeyip son anda ikisine de GİTMEDİM! Bu gitmeme yada gidememe durumu bende sorgulamaya neden oldu. Gerçekten niye gitmedim? Aslına bakarsanız kendimce geçerli mazeretlerim belki de bahanelerim vardı. Hava çok soğuktu, hava karanlıktı, evimize ulaşım zordu, oğlanın ödevi vardı vb.

Eve, çocuklara hatta bir vucudu bulunmayan annelik kavramına yüklediğim anlamlar ve hisettiğim sorumluluklar mı beni alıkoydu? Yoksa yaşlandım ve tembelleştim mi? Yoksa eve çok mu alıştım? Peki gitmemekle çok mu kötü yaptım? Yoksa iyi mi yaptım?

İşte bu sorular kafamda dolanıyor. Oldukça içiçe geçmiş karmaşık durumlar olsa da tam bir cevabım yok. Ama şu bir gerçek ki “o eski halimden eser yok şimdi”. Belki bu derece değil ama baya değiştiğim gerçek. Peki bu değişim olumlu birşey mi? Bilmiyorum...

Yaklaşık iki senedir evdeyim, izindeyim. Henüz sıkılmaya fırsatım olmadı, öyle konu komşu gezmeye de... Nasıl bilmiyorum ama oldukça hızlı şekilde günler geçiyor... neyse... kendi kendime terapi yapıyorum. Şimdi gönlünce kültür sanat faaliyetlerine katılamıyorsun, evet, ama 12 sene sonra yanında evlatların olacak o gittiğin programlar değil diye

Heybemizi doldurmak gerektiği kanaatindeyim. Hele ki benim gibi birşeyler üretme derdinde biriyseniz bir yandan da beslenmeniz gerekiyor... O açıdan önemsiyorum seminerleri, söyleşileri, kitapları vb.

Neyse işte bugün de dertli anneden inleyen nameleri dinlediniz.. Kafada gezen tilki sayısı 150 falan, buraya düşen bir kaç tane...

16 Kasım 2017 Perşembe

Blogumuza Sahip Çıkalım!

Selamlar, bugün bir vesileyle uzun zamandır ayrı kaldığım bloguma girdim. Ta 2010 senesine kadar gittim, eski yazdıklarımı okudum. İşin aslı çok da beğendim :) İnsan ne yazdığını unutuyor bunca yıl geçince. En çok da neyi beğendim biliyor musunuz içimden geldiği gibi yazıvermişim, ona bayıldım! Buraya yazmadığım süreçte çok yerlere yazdım dergiler, web sayfaları, kitap bölümleri... Hatta yakında inşallah kendi kitabım da çıkacak :) ama işte diyorum ya hep bir kontrol mekanizması, bir 'aman ne derler?' düşüncesi.( Aç parantez. Bu cümleyi Master tezimi yazarken görüştüğüm Rasim Özdenören sarfetmişti... Bu sözsüz baskından kurtulmak için Mavera dergisini çıkarmaya karar verdiklerini söylemişti... Kapa parantez).

İşte bu anlamda bloglar özgür ortam. Diğer yazılarımda genelde konu belli, kazanım belli, hedef kitle belli, kontrol mekanizması her daim fazlasıyla mevcut... Kurallar kurallar, sıkıldım valla. Hele iki gündür bir akademik makale ile boğuşuyorum, şu APA sistemi canımı okudu, pilimi bitirdi, omuzumda kuluç yaptı, tutuldum kaldım...

En iyisi buraya yazmak yaw. Soranı yok edeni yok. İsteyen okur, istemeyen zaten okumaz.

Bence bloglara ve blogerlara sahip çıkalım. Arada espri yaptığıma bakmayın gayet ciddiyim.